9 Ekim 2011 Pazar

Esrefoglu Dergisinden bir konu; AHENGİN ŞEHRAYANİ TÜRKÜLER= S. Burhanettin KAPUSUZOĞLU

AHENGİN ŞEHRAYANİ TÜRKÜLER

“ Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden”
                                                                               Yahya Kemal

Sahih bir imanın dilbestesi olan musikimiz, “ ondan anlamayan bizden bir şey anlamadığı” gümrah  bir aşk çağlayanı olarak, nazlı bir sanat vasfı ile tebarüz etmiş “ ah min el-aşk” mazmununa dair bir şerhtir.
Musikimiz, nefsanî sufilik barınmayan hazine sıfatıyla yayra istikmetlendirilmiş bir “Ferahlandırma”  ameliyesidir ve belli ahkikatleri gzel ses ve makam saltanatıyla ilan etme vasıtasıdır.

Musikimiz, hakim üslübu tasvvufi neşve olmakla birlikte, insanları Hakk’a ve hakikate çekmede birer vasıta olmuştur. Tasavvufun mektepleri olan tekkenin erkanı çertçevesinde bestelenmiş şah eserlerimizde türkü de, şarkı da cümlesi ile tasavvufi bir neşvenin hakimiyetindendir. Aralarında asla kat’a niza yoktur. Bütün mesele doğru okuyabilmektedir.

Musikimiz, gönül kapısı açık deruni aşina uşşakın cemal ile ferahnak olmak ümitleridir.

Musikimiz, kubbelerinde “İstanbul Kıratı” yankılanan camide, tekkede birer “halk akademisi” hüviyetinde olan köy odalarında ve konak selamlıklarında gönül gergefimize atılan ilmeklerdir. Artık bir geçmiş zaman hatırası olsa da…

Musikimiz, gelebnekteki ifadeyle “ilm-i şerif-musikidir” ve tedavi aracı olarak keşfedilen makamlarımızla dillendirilen şarkı, türkü, ilahi, kaside, gazel ve fetih coşkumuz olan mehter gibi unsurlarıyla ahengin saltanatına tabi bir karakterin yansımasıdır.

Musikimizin bir alt başlığı ve “biz” olmak vasfımızın dillerde destan nutku olan türkülerimiz ise, ruh kökümüzün ilham ettiği bir aheng olarak, üslubun hakimiyetinde muhteşem bir maziden tevarüs ettiğimiz nağmelerdeki geleneğin adıdır.
Türkülerimiz, “perişan gönlüğümüzü şen mamur eden ve medh-i yari söyleyen” cemale aşina bir lisandır. “daha mezun vermemiş sevda mektebinin talimidir.” Hamdım, piştim, yandım” fehvasında muhabbet, hasret ve vuslatın, göz yaşı ile sırılsıklam olarak ferahfeza bir iklimde dile gelen içli bir gönül nağmesidir…

Türkülerimiz, hikmet ilmine nail olanşiirin, letafetle, zerafetle ve efsunkar nağmelerle buluşmasıdır.
Türkülerimiz, “mukaddes yükün hamalı” kutsal gönüllü erlerin terennümüdür. Bu terennümde fani olana değil, Baki olana sevdalı gönüllerde ferman yazdıran bir muhabbet vardır!..

Türkülerimiz, gönül gergefimizde işlenmiş bir ruh asaletinin tablosudur. Söz ve ses mimarlarımızın himmet eseri olarak uşşakın aşkının tercümanıdır. Sineler yakan bir sevdanın dile geldiği nağmelerdir. Beşikten mezara kadar koca bir hayat özetidir.

Türkülerimiz, “ayrılıklardan şikayet eden ney’in  ya da sarı tel’in söylediği sırdır.
Türkülerimiz, muazzam tarihimizi ve cennet-asa coğrafyamızı seslendiren şiiriyet ve makam münasebetinin insaniyetle taçlanmasıdır.
Türkülerimiz,ümit, vuslat, teselli, coşku, yaşama sevincimiz ve ruh asaletimizin yansıyan güzellikleridir, hassasiyetlerimizdir.
Türkülerimiz, yüreğimizde onulmaz yaralar açan ve her biri için ayrı bir ıstırap olan acıların yanık bir yürek nağmesi olarak şahlanmasıdır.
Türkülerimiz, ayrı bir hikayenin, çile ile gergef gergef işlenmiş bir hayatın, öz ama müeddeb ifadeleridir.
Türkülerimiz,. Adına vatan denen aziz ve mübarek nazlı nyarin, uğruna verilen mücadelelerin kanla yazılan destanıdır. Bu kavil üzre, Yemen çöllerine, Kafkas ellerine, Çanakkale’ye, Sina’ya, Filistin’e, Dumlupınar’a, hasılı “vatan kalbinin attığı her yere” gidipte dönmeyen yiğitlere; gözü yaşlı, ak pürçekli anaların ve yol gözleyen taze gelinlerin “acıyı bal eyleyip” söylediği ağıtlardır
Türkülerimiz, Uluğ Türkistan’dan aziz Türkiye’mize kadar uzun ve ince bir yolda, istikamet üzre ilerleyen Türkmenlerin serencamıdır.
Türkülerimiz, milli tarihimize ait bir destandır ve asırların meyvesi ile tecrübedir. Kolay bulunmamıştır, kolay bulunmadığı için de örselenmemelidir, itina gösterilmelidir ve geleneğin huzur ikliminde hassas davranmalıdır.

İşte bunun için, milli kültüre bir suikast olacak noktalara varan yozluğa karşı, türkülerin has duruşunu bozmadan, geleneğe hürmette kusur etmeden, yarınlara aktarılmasını teminde, gayreti, ciddiyeti, sadakat ve samimiyeti meslek etmelidir… Daima…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder