24 Aralık 2011 Cumartesi

"Terör Sorunu ve Etkileri" adlı konferansı

Eşrefoğlu Dergisinin düzenlemiş olduğu "Terör Sorunu ve Etkileri" adlı konferansı

7 Aralık 2011 Çarşamba, 00:04 tarihinde Seyit Karakaya tarafından eklendi
Terör tüm ülkeler tarafından yasaklanan, lanetlenen ve kabul edilmeyen bir hastalıktır.Terör ancak kendilerini ifade edemeyen, insanların hak ve hukuklarına saygı duymayanların girişebileceği bir harekettir.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de terörden muzdarip olmuş bir ülkedir. Ülkemiz 1984 yılından beridir bölücü ve ayrılıkçı terörle mücadele etmektedir. Bu mücadele onbinlerce insanımızın can kaybına, ülkemizin ve milletimizin ise güç kaybına uğramasına neden olmuştur.
Terör nereden ve kimden gelirse gelsin hiçbir zaman meşruiyet kazanmayacaktır. İnanıyorum ki Türkiye terörle ve terör örgütüyle mücadelesinde mutlak başarıya ulaşacaktır. Yeter ki buna olan inancımızı toplum olarak muhafaza edebilelim.
Bu vesileyle terörle mücadele de şehitlik şerbetini içen asker, polis ve vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyor, hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Milli Birlik Çağrısı


Eşrefoğlu Sosyo-Politik Kültür Dergisinden; ÖNSÖZ--- Milli Birlik Çağrısı

“Terörü Kardeşlik Ateşinde Yakmak” adlı düzenlemiş olduğumuz konferansımız bi nevi milli birlik çağrımızdır. Lütfen bu çağrımıza, Türklerle, Kürtlerle, Lazlarla, Dadaşlarla, Çerkezlerle, Araplarla, Süryanilerle, Alevilerle v.b. Cemaatlerle, Siyasi Partilerle, Farklı Derneklerle yani Sivil Toplum Örgütleriyle ayrımcılık-Etnisite yapmaksızın iman birliğiyle, iş birliğiyle, ortak ana dil birliğiyle bir bütün tutarak sosyal ekonomik ve kültürel çalışmaları artırıp eğitimi ortak bir hal alarak, milli kültür, milli şuur sağlamlaştırarak ve zihin birliği sağlandıktan sonra fikirlerimizi fiiliyata dökebiliriz. 





Bir milletin başarısı, mutlak bütün milli güçlerin bir istikamette oluşmasıyla mümkün olacaktır.bu mümkünat milletin güç birliğiyle elde ettiğimiz başarıdır.


Bizler Beyşehrimize, halkımıza ve tüm inanan insanlara katkımız olacağı inancı ile bu görevi üstlendik yapımız itibariyle, “bardağın dolu tarafını gören” anlayışına sahibiz.


“Birbirimizi sevmedikçe gerçek iman etmiş olamazsınız. İman etmedikçe cennete giremezsiniz.“  diye buyuran Allah’ın Resulün inancıyla karşınızdayız. Doğamızı, Yeryüzündeki her şeyi sevelim. Allah’ın yarattığı her şeyi sevelim.


Yeryüzünde felaket başa gelmeden önce onu önlemek ve korunmak çarelerini düşünmek gerekir.


 Yaratıcılık insanın en temel özelliklerinden biridir. İnsanın kendi doğasında beslenen bu yaratma isteği, teknolojideki gelişmelerin ana sebebidir. Artık neredeyse insan gibi görebilen, ses tanıyan, insandan daha hızlı ve isabetli karar veren sistemler mevcuttur. Günümüzde insan ve makine bir anlamda bütünleşmiştir. Buradan anlaşılacak ana başlık insan oğullarının ayrımcılık- etnik parçalara bölünme yapmadan tam anlamıyla bütünleştiğin de başarılamayacak bir şey yoktur.


Yeni sayımız için  iyi okumalar dileriz.


Eşrefoğlu Sosyo-Politik Kültür Dergisi Kurucusu Seyit Karakaya


Ölümü Hatırlamanın Fazileti

Ölümü Hatırlamanın Fazileti

(“Ey Allah(c.c)’ın Rasûlü! Şehidlerle beraber haşrolunacak bir kimse var mı?” )


Dünya’ya dalan, dünya’ya aldanan, şehvetlerine köle olan bir kimsenin kalbi şüphesiz ki, ölümün zikrinden gaflet gösterir. Ölümü hatırlamaz. Kendisine ölüm hatırlatıldığında bunu hoş karşılamadığı gibi ölümden nefret eder. Onlar o kimselerdir ki Allah (c.c) onların hakkında şöyle buyurmuştur:

“ De ki; Sizin kendinizden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır. Sonra hem gizliyi hem de aşikârı bilen (Allah’a) döndürüleceksiniz. O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir.” Cuma Sûresi, 62/8)

İnsanlar, ya dünya’ya dalan veya tevbe edip başlayan veyahut da sonuna varan ariftir.

Dünya’ya dalan kimse ölümü hatırlamaz. Eğer hatırlarsa elinden kaçırdığı dünya için üzüldüğünden dolayı hatırlar. Onun zemmiyle meşgul olur. Bu kimseyi, ölümü hatırlaması Allah (c.c)’tan daha da uzaklaştırır.

 Tevbe edene gelince, o kalbinde korkunun kabarması, tevbesinin tamamlanması için ölümü çokca hatırlar. Bazı zamanlar tevbesi tamam olmadan önce kendisini kapıp götürmesinden  korktuğu için ölümden hoşlanmaz. O ölümü hoş karşılamamakta mazurdur. Bu durum şu hadisin kapsamına girmez.

“Kim Allah (c.c)’ın mülakatından hoşlanmazsa,  Allah da onu mülakatından hoşlanmaz.”
Zira bu kimse, ölümden ve Allah (c.c)’ın mülakatından hoşlanmıyor değildir. Kusurundan ötürü Allah (c.c)’ın mülakatının elden kaçmasından korktuğu için ölümü istemez. Bu kimse, tıpkı dostunu razı edecek bir şekilde onu ağırlamak için hazırlık yapmakla meşgul olduğu için dostu ile buluşmaya geciken kimse gibidir.  Bu kimse, dostuyla buluşmaktan hoşlanmıyor değildir. Böyle davranmasının sebebi, ölüme hazırlık yapması ve ölümden başka bir meşguliyetinin olmamasıdır.  Aksi takdirde dünya’ya dalan kimselerin safına iltihak etmiş olur.

Hz. Huzeyfe ölüm döşeğinde iken şöyle demiştir. “Bir dosttur ki fakirlik üzerine geldi. Gelmesinden pişman olan kurtulmasın. Yâ Rab!  Eğer katında fakirlik zenginlikten, hastalık sıhhatten, ölüm yaşamaktan daha sevimliyse ölümü bana kolaylaştır ki sana kavuşayım.”

2- Her Durumda Ölümü Anmanın Fazileti

Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“ Lezzetleri kesip yıkan ölümden çokca bahsedin!”

Hadisin mânası: “ Onu anmakla lezzetleri bulandırın ki lezzetlere olan meyliniz kesilsin. Dolayısıyla Allah(c.c)’a yönelmiş olrsunuz!”

Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Eğer hayvanlar, ölüm hakkında ademoğlunun bildiğini bilseydiler, insanlar onlardan semiz bir et yiyemezlerdi.” (Beyhâkî)


Hz. Âişe (k.v) şöyle buyurdu:
“Ey Allah(c.c)’ın Rasûlü! Şehidlerle beraber haşrolunacak bir kimse var mı?”  Hz. Peygamber (s.a.v) cevap olarak şöyle dedi.
“Evet! Yirmi dört saatte yirmi defa ölümü anan bir kimse!”

Bütün bu faziletlerin sebebi ölümün anılmasındandır. Ölümün anılması da aldanış evinden uzaklaşmayı ve ahret için hazırlıklı bulunmayı gerektirir. Ölümden gaflet ise;  insanı, dünya şehvetlerine dalmaya davet eder.

Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Müminin hediyesi ölümdür.”

Bunu şu hikmete binaen söylemiştir. “Dünya mü’minin hapishanesidir. Çünkü mü’min, dünyada nefsinin şiddetinden, şehvetlerinin riyazetinden, şeytanın müdafaasından ötürü sıkıntıdadır. Bu bakımdan ölüm onun için bu azaptan kurtulmaktır. Kurtuluş ise, onun hakkında hediyedir.” Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ölüm her Müslüman için kefarettir.”

Enes’in rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

“Ölümün zikrini çokça yapın! Çünkü ölümü anmak günahları siler, dünyayı gözünüzde küçülterek kıymetsiz kılar. Ayırt edici olarak ölüm kafidir. Vaiz olarak ölüm yeter.”

3 Ölümü Anmayı kalbe Yerleştirmenin Yolu
Ölüm korkutucudur ve tehlikesi büyüktür. Halk onun hakkında az düşündüğünü, onu az andığı için ondan gafildir. Onu anan bir kimse de boş bir kalple değil, dünya ile meşgul olan bir kalp ile onu anar. Bu bakımdan ölümün anılması bu kimsenin kalbinde herhangi bir fayda temin etmez. Öyleyse yapılması gereken şey, kulun kalbini her şeyden boşaltmasıdır. Önünde sadece ölümün anılması kalmalıdır. Tıpkı tehlikeli bir sahraya gitmek isteyen veya denizde yolculuk yapmak isteyen bir kimse gibi! Muhakkak ki bu kimse sadece o sefer hakkında düşünür. Öyleyse ölümün anılması kalbe girdiğinde tesir etmeli, kişinin dünyaya olan sevgi ve sürûru azalıp kalbi burkulmalıdır.

Ebu Derdâ (r.a.) şöyle demiştir:

“Ölüler anıldığında kendini onların herhangi bir gibi say!”

İbn Mes’ud (r.a.) şöyle demiştir:
“ Said, o kimsedir ki başkasından ibret alıp halini düzeltir.”
Ömer b. Abdülaziz (r.a.) şöyle demiştir:
 “Her gün sabah veya akşam, Allah (c.c.)’ın divanına giden birini yolcu ettiğinizi görmüyor musunuz? Onu, yerin bir çukuruna koyarsınız. Yastığı topraktandır. Dostlarını geride bırakmış ve mâişet sebepleri kesilmiştir.” 

Kısa emel’in Faziletlerinden bahsedeceğiz bir diğer sayımızda…


"İmam_ı Gazali"

10 Aralık 2011 Cumartesi

Eşrefoğlu Sosyo-Ekonumik-Kültür Dergisi'nin Organize ettiği Konferans "Terör Sorunu ve Etkileri" Sunucu Doç. Dr. Caner ARABACI


Terör Sorunu ve Etkileri Konferansı Anamas Konukevinde Doç. Dr. Caner Arabacı'nın katılımıyla gerçekleştirildi. Konferansa Beyşehir İlçe Emniyet Müdürü, Beyşehir Ali Akkanat MYO Müdürü, çeşitli kamu görevlileri, öğrenciler ve halk katıldı. Program saygı duruşu ve İstiklal Marşı'yla başladı. Türkü ve şiirlerin de okunduğu program, Eşrefoğlu Sosyo-Ekonumik-Kültür Dergisi'nin sahibi Sn. Seyit Karakaya; Terörü Kardeşlik Ateşinde Yakmak

Terör tüm ülkeler tarafından yasaklanan, lanetlenen ve kabul edilmeyen bir hastalıktır.Terör ancak kendilerini ifade edemeyen, insanların hak ve hukuklarına saygı duymayanların girişebileceği bir harekettir.

Dünyanın çeşitli ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de terörden muzdarip olmuş bir ülkedir. Ülkemiz 1984 yılından beridir bölücü ve ayrılıkçı terörle mücadele etmektedir. Bu mücadele onbinlerce insanımızın can kaybına, ülkemizin ve milletimizin ise güç kaybına uğramasına neden olmuştur.

Terör nereden ve kimden gelirse gelsin hiçbir zaman meşruiyet kazanmayacaktır. İnanıyorum ki Türkiye terörle ve terör örgütüyle mücadelesinde mutlak başarıya ulaşacaktır. Yeter ki buna olan inancımızı toplum olarak muhafaza edebilelim.

Bu vesileyle terörle mücadele de şehitlik şerbetini içen asker, polis ve vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyor, hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.





Seyit Karakaya'nın konuşmasından sonra

 Son olarak Doç. Dr. Caner Arabacı'nın konuşmasıyla son buldu program, Arabacı konuşmalarında ağırlıklı olarak şunlara değindi; " Terörün sadece taşeronluk yapar, terör kim adına yapılıyorsa ona hizmet etmez, sadece içinde bulunduğu ülkenin hızını keser, gelişmesini durdurur ve terör asla güvenlik sorunu değildir. Terör milli bir olaydır. Buna karşı direnç gösterme bu vatanın evladı olan tüm insanın görevidir. Kurtuluş Savaşı bu ruhla kazanılmıştır. Terör bir etnik sorun değildir. İçimizden bir grubun içine boşaltamayız nefretimizi. Terör Kürt Sorunu değildir. Sabah Namazı camiye giden imamı, okuluna giden bir öğretmeni bu toprakların insanı kurşunlayamaz, sadece Moskof kurşunlar. Karayılan Efsanesi'nden de bahsetti. 30 yaşlarında şehit olmuş, 20'li yaşlarda yaşamış birisidir. Antep'i savunma öyküsünü anlattı Arabacı. Günümüzdeki Milli hain diye nitelendirdiği Karayılan'ın da Urfalı olduğunu aktardı. Zihniyet dönüşümünün nasıl gerçekleştiğini anlattı. Pkk'nın içinde sadece Kürtlerden oluşmadığını bir sürü dış gücün etkisinde olduğunu söyledi.Thedor Hertz'in, Abdullah Cevdet'i satın aldığını ifade etti. Parayla vatan hainliği yaptığını aktardı. Tarihimizde Zenci Musa diye bir karakter es geçilmiştir. Devlet para teklif etmese de istememiştir. Dış güçlerin bize çalış dediği Zenci Musa, oradaki komutana, Komutan bana bak her laf, her adama söylenmez demiştir. Sadece dağ kadrosuna bakarak hain aranmaz, eğer Van'dan lise 3 öğrencisi dağa çıkıyorsa, hain oradadır, oradaki öğretmene bakılmalıdır. Çocuk bu şekilde dağa çıkıyorsa o mu suçludur, onları oraya gönderen midir? Milli Eğitim Bakanlığı bunu tespit edemez mi, bunu tespit etmek çok mu zor? Teröre giden ekonomik kayıplarımız, bizi uçurmaya yetmez mi? Dünyanın en büyük devletlerinden olan Osmanlı neyle yok oldu, terörle yıpratıldı, terörle yıkıldı. Osmanlı'ya karşı azınlıkların nasıl terörist hale getirildiğini anlattı. Bu terör olgusu Şark Meselesi'nin bugünkü halidir. Anadolu'yu parçalamak için gençler eğitildi. Anadolu'da terör için kurulacak Ermeni'de bittiğine göre, şimdi sıra kime geldi? Kürt Şeyh 1. Dünya Savaşı sırasında ihanet teklif eden 11 İngiliz Ajanı'nı iz bırakmadan öldürtmüştür. Bugünkü değişimi ise zihniyet dönüşümü olarak değerlendirebiliriz. Yahudi ve diğer dış güçlerin terörü finans yönünden destekliyor. Gençlerimizi değerlerle donatarak yetiştirme işini eğitim kurumlarımız yapacaktır, teröre karşı herkesi bilinçlendirmeliyiz, vatan sevgisini aşılamalıyız, sadece teröre karşı çıkarak ortak duruş ortaya koymalıyız. Bu millet terörün de hakkından gelir." Arabacı'nın konuşmasının ardından, Seyit Karakaya tarafından Kur-an'ı Kerim hediye edildi. Caner Arabacı Kuran'ı öperek alnına koydu. Hediye töreninin ardından program sona erdi.